YAŞAR AKSOY
1952 Yılında Malatya’ nın Doğanşehir ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Polat Kasabasında tamamladı.
1973 yılında Malatya Şehit Kemal Özalper Endüstri Meslek Lisesi Elektrik bölümünü bitirdi.Askerliğini Denizli ve İzmir Menteş kampında yaptıktan sonra Doğanşehir Belediyesinde elektrik teknisyeni olarak göreve başladı. Daha sonra Malatya TEDAŞ İşletmesine geçiş yaptı. Doğanşehir TEDAŞ İşletmesinde çeşitli görevlerde bulundu. Evli ve iki çocuk babası olan Yaşar AKSOY’un 100 e yakın şiiri bulunmaktad
ANADOLUM
Üç tarafın deniz, bir yanın kara
Seni kucaklıyor Ege, Marmara
Tarihte beşiksin uygarlıklara
Bir mazi bağrında hey Anadolum.
Yedi iklim hüküm sürer üstünde
Hititler, Frigler… Yaşadı sende
Tarihi abide nice üstünde
Parlayan bir güneş gör hey Anadolum.
İstanbul, İzmir, Konya ve Van’ ın
Dünyalar biliyor tarihte şanın
Vatanı uğruna Mehmetçik canın
Çanakkale şahit hey Anadolum.
Kızılırmak, Sakarya ve Meriç’ in
Ergene, Samsunda meşhur pirincin
Antalya, Adana, Konya Ovasın
Bolluk ve bereket sen Anadolum.
Efes’ in, Bergama’ n, Harput, Boğazköy
Urfa, Pamukkale , Nemrut güzel yer
Tarih dolu dört bir yanın hele gör
Eşsiz güzellikte hey Anadolum.
Malatya’da kaysın, İzmir’de üzüm
Doğanşehir ilçem, Polat’ tır köyüm
Anadolum sende doğdum büyüdüm
Gel kucaklaşalım can Anadolum.
DOĞANŞEHİR(ZİPETRA)
Roma döneminden kalma surların
Nasıl geçti o yılların Zipetra
Çalışkandı elbet o insanların
Meyvelerin ünlü idi Zipetra.
Halep yolu kenarından geçerdi
Yel ağacın, Sıtma pınar güzeldi
Savaşçılar kalelerden gözlerdi
Çok acılar çektin elbet Zipetra.
Hala durur o tarihi surların
Mazinde saklıdır geçen yılların
Toprak oldu bağrındadır canların
Bugün Doğanşehir adın Zipetra.
Selçuklular nice sende yaşadı
Keykubat şifayı sende aradı
Timurlenk geçerken ateşe verdi
Acılar içinde yandın Zipetra.
Kimler attı o surların taşını
Akıttı mı acı gözler yaşını
Nerden ne zorlukla çekti taşını
Ah bir gelip anlat Zipetra.
Sıtması olana Sıtma Pınarı
Deva imiş elbet akan suları
Ağrısı olana yel ağaçları
Şifa verir imiş, inanç; Zipetra.
Hala akar sessiz Sıtma Pınarı
Nicesine uğrak oldu taşları
Elbet vardır bir tarihin izleri
Mazin bağrında canım Zipetra.
SÜRGÜ BARAJI
Sürgü Barajı’ nın mavi suları
Akar gider, Ören ta Akçadağ’a
Elbet ki kaynağı, Takaz suları
Hayat verir nice bahçe ve bağa
Onunla yeşerdi nice bahçeler
Susuz toprak durdu nice seneler
Bu gün sarı sarı kaysı bahçeler
Sürgü sularıyla zümrüttür ova.
Nice sifonlardan tünelle aştı
Atamanlar çok didindi uğraştı
Sarıkaya, Samrı yazısın aştı
Ulaşarak vardı… ta Akçadağ’a
Sürgü Beldesinde var alabalık
Dertlere şifadır bu alabalık
Takaz ve çevresi çok kalabalık
Hizmet verir elbet hep insanlara
GÜL DOĞANŞEHİR
Etrafında vardır tarihi surlar
İlçeler içinde gül Doğanşehir.
Yaşanmış nice ki tarihi yıllar
Her taşın bir tarihtir Doğanşehir.
Sürgü senin elbet güzel belden
Suları fışkırır Takaz’ daki gözden
Ayrılmaz elbet onu her gören
Göz bebeğin senin gül Doğanşehir.
Yolunuz düşerse Doğanşehir’ e
Uğramadan geçmen sakın Sürgü’ ye
Alabalıkları şifadır derde
Sürmeli pınarın var Doğanşehir.
Takaz’ ın suları barajı besler
Kanallarla Ören, Akçadağ… gider
Geçtiği yerleri hep zümrüt eder
Bahçeler diyarı gül Doğanşehir.
Polat Beldesinde var Bey Pınarın
Yemyeşil zümrüttür güzel çamların
Acı Pınar, Derbent, Şakşak Dağların
Tarihi yaylalar bil Doğanşehir.
Cinoğlu’ nun virajlıdır yolları
Bölük bölük karlı Polat dağları
Kıvrılır bükülür gider yolları
Burcu burcu kokar gül Doğanşehir.
POLAT
Etrafını çevreleyen dağların
Kucaklıyor seni, sevgiyle Polat.
Ne yazık ki ormansızdır dağların
Bey Pınarın çamlı, ne güzel Polat.
Girişinde vardır, Kral Tepesi
Yaşanılmış nice tarih öncesi
Atizi, Karabük, Keşen çevresi
Tarihin izleri ne güzel Polat.
Bağrından kaynıyor Akpınar, Ülger
Nice ata dede konup içtiler
Bayazıt ormanın bu yıl kestiler
Adatepen yeşil, ne güzel Polat.
Sırakaya, Karamanlı ve Derbent
Acıpınar, Ballık yaylandır elbet
Eski yaylacılar göçtü nihayet
Damalataş mağaran ne güzel Polat.
Uzunok’ da atlar cirit oynardı
Ulupınar çeşmeleri çağlardı
Çebişin döşeği Bayazıt’ taydı
Geçen mazilerin ne güzel Polat.
Çil Ali, Kalemkaş, Göbelek Durdu
Şişşik Memo sana beste uydurdu
Guzkaya’ ydı Kara Musto’ nun yurdu
Geçmiş mazilerin ne güzel Polat.
SÜRGÜ—TAKAS
Doğanşehir, Doğanşehir
Sürgü, Takas’ ın ne güzel
Suları hep hayat verir
Sürgü barajın ne güzel.
Alabalık havuzların
Serin olur gör yazların
Meşhur elma kirazların
Takas’ da kalbin ne güzel.
Savaklı, Altıntop, Hudut
Yolkoru, Çavuşlu, Fındık
Söğüt, Beğre ve Karadut
Köylerin vardır ne güzel.
Çığlık, Suçatı, Eskiköy
Yuvalı; çilek ünlü köy
Polatdere’ n kaysılı köy
Kaysı toplarlar ne güzel.
Şatıroba, Çömlekoba’ n
Dağa Yaslanmış Güroba’ n
Kornos, Asipınar yaylan
Kekik kokar dağı ne güzel.
Polat’ ta Akpınar, Ülger
Beypınar’ ında güzeller
Sağolsun çam diken eller
Yemyeşil zümrüt ne güzel.
Karaterzi, Dedeyazı
Mendil sallar bazı bazı
Meşhurdur muhtarın sazı
Methiyeleri ne güzel.
Kadılı’ nın üzümleri
Bağ bozarlar hep güzleri
Yolları yorar sizleri
Virajları var ne güzel.
Küçüklü, Elmalı Hopun
Örencik yayladır bakın
Kapıdere türkü yakın
Demiryolun var ne güzel.
Erkenekli erken eker
Mahsulü de erken biter
Kurucova hep su çeker
Motopompları ne güzel.
Yaşar Aksoy TEK’ çi idi
Gezdi tek tek köylerini
Nice gerdi tellerini
Gövde Belde ne güzel.
POLAT BARAJI
Sayın Turgut Özal, attı temelin:
1985 1 Nisan günü
Sevince boğuldu Polat, Fındık;Topraktepe köylerin
Bugün hayırla anıyor sizi her kesim
Sayın Emiroğlu, sayın Muammer Şahin
Suya kavuşturdu nice köylerin
Öpüyoruz buradan tek tek ellerin
Güldürmüştür vatandaşın yüzünü
Mütahit firmaydı Nafiz Yürekli
Kamalı’ da büyük uğraşlar verdi
Tarlalar bahçeye döndü yeşerdi
Hoşçakalın tek tek kutlarım sizi.
Abdulvahap KAYGUSUZ
1959 Yılında Malatya'nın Yaka köyünde doğdu, ilk ve orta öğrenimini Malatya'da tamamladı. Gündüz çalışıp gece okuyarak Malatya Akşam lisesinde bitirdi. Bu arada birçok meslek edindi.
Askerliğini Burhaniye'de yaptıktan sonra 1983 yılında Doğanşehir Halk Kütüphanesi Müdürlüğünde göreve başladı. Halen bu görevde bulunmaktadır.
Evli bir, çocuk babası olan A. Vahap Kaygusuz zaman zaman bazı mahalli gazetelerde köşe yazıları yazmakta Basıma hazır Bahtıkaralım adlı bir de romanı bulunmaktadır.
ANNEME...
Niye yoksun şartmıydı ki hemen gitmen.
Acelen neydi seni benden fazla özleyen mi
vardı ki gittin.
Niyeydi bu acelen niye.
Hiç mi düşünmedin beni.
Bilemedin mi sıcaklığına ihtiyacım olacak.
Aklına gelmedi mi seninle dertleşeceğim.
Sana birilerini şikayet edeceğim.
Senden nasihat alacağım.
Ya hastalanırsam kim duracak başımda.
Sırtıma kim havlu koyacak.
Kim bekleyecek hastane kapısında.
Kim kapıda ağlayacak sessiz sessiz.
Kim dua edecek benim için.
Ya ağlamak istersem kime sarılıp ağlayacağım.
Kimin kokusunu duyacak kimin sıcaklığını hissedeceğim.
Anneler gününde kime çiçek vereceğim.
Neden gittin annem ya niye gittin.
Niye bıraktın beni.Geç gitsetdin,
biraz daha kalsaydın nolurdu sanki.
Cenneti zaten kazanmıştın
Zaten ayakların altındaydı
CENNET...
Geç de gitsen kimse senden alamazdı ki onu
Anneler gününde sana vereceğim tek hediye
Galiba FATİHA olacak
Bir de bir kucak dolusu GÜL sunacağım sana
Nur içinde yat CANIM ANNEM
Ruhun şad olsun...
SAFA GELDİN
Nerdeydin yıllardır bekletip durdun
Akan gözyaşıma mendil olmaya mı geldin.
Hasretinle yaram her gün kanıyor
Yoksa yarama melhem olmaya mı geldin?
Suya hasret çöl gibi kurumuş gönlüm
Susayan gönlüme yağmur olmaya mı geldin?
Varlığınla şenlendirdin, ne iyi ettin
Virane olmuş gönlüme sen safa geldin.
BABAMA
Bir dağ’dın bana
Sırtımı yasladığım
Engin ve yüce
Keşke olsaydın şimdi
Sırtımı yaslardım sana
Bir ulu çınar’dın
Gölgesinde durduğum
Hayaller kurduğum
Keşke olsaydın şimdi
Gölgende yatardım
Bir büyük okyanus’tun,
Sessiz ve mavi
Durgun ve sevecen
Keşke olsaydın şimdi
Dinlenirdim sende
Dağım yıkıldı
Çınarım devrildi
Okyanusum kurudu
Keşke olsaydın şimdi
Sevgili BABAM
GİDERSEN
Olurda bir gün gidersen eğer
Ne olursun çabuk dönesin
Aslında hiç istemem gitmeni
Gene be bekletmeden çabuk gelesin
Ardına bakmadan gitsen bile
Yalvarırım bekletmeden tez gel
Gecinden versin Rabbim dönülmeze gidersen
Bende seni bekletmem çabuk gelirim
***
SANACAKLAR
Peşinden koşturup durma beni
Sana kandım sanacaklar.
Sitem edip durma bana
Seni kırdım sanacaklar
Öyle yan yan bakıp durma
Seni üzdüm sanacaklar.
O kadar da naz etme sakın
Seni sevdim sanacaklar.
***
SAKIN
Yüksekte olmana güvenme sakın
Senin üstüne de gölge düşer bir gün.
Gençliğine güvenip övünme sakın
Seninde saçlarına aklar dolarsa bir gün
Dolunay olup ışık saçsanda
Işığına engel vurulur bir gün
***
ÖĞRETTİN
Unutmuştum sevmeyi
Sen gelmeden önce
Nedir nasıldır
Unutmuşum
Ta ki sen gelinceye kadar
Yeniden öğrendim sevmeyi
Seninle sevdim sevmeyi
Hayatı sevdim
Doğayı sevdim
İnsanları sevdim
Yaşamayı sevdim
Yaşamı sevdim
Seni sevdim yeniden
Ne güzel ettin gelmekle
***
GÖNLÜM
Bütün rüzgarlar poyraz eser
Şarkılar hüzzam çalar hicran okur
Yağmurlar hep sağanak yağar
Parçalı bulutlu bu gönlümde
Gök gürler fırtınalar kopar
Şimşekler çakar dolu yağar
Afet olur tufan olur tayfun olur
Parçalı bulutlu bu gönlümde.
GERÇEK DOST
Dostlarında kusur aramayandır
Dostlarını kusurlarılayla kabul edendir.
Dostlarının hatalarını yüzüne söyleyendir.
Dostlarının ardından dedikodu etmeyendir.
Dostunun yüzüne gülüp ardından kuyu kazmayandır.
Dostunu gerçekten sevendir.
Dostunun zarar görmesini istemeyendir.
Dostuyla alay etmeyen onu aşağılamayandır.
Dostunu koruyandır.
Dostunu sevendir.
Dostunun kötü gününde yanında olandır.
Dostunu dost bilendir.
Dostluğu bilendir.
Dostuna değer verendir.
***
BİZİM KÜBÜŞ
Siz Kübüşü tanımazsınız ki
Bizim Kübüş çok tatlıdır şeker gibi
Biraz uçuk biraz kaçık biraz deli
Tam Bakırköylük değilse de epeyce yakındır hani.
Çevre dostudur çevrecidir bizim Kübüş.
Hayatta jöle kullanmaz tükürükle biter iş.
Yazıktır der;Kirletmemek için çevreyi,
Çoktandır terketmiş yüzünü silmeyi.
Takım elbise giyer kıran tuvalet gezer.
Şapkasıyla kravatını tartsan epeyce eder.
Keşke yüzünü yalayan itler doymasa
Keşke kolların parıl parıl parlamasa
Keşke elbisen yemek listesi olmasa
Keşke çay içtiğin bardaklar ayrı konmasa
Keşke duvarları ayna yerine kullanmasan
Keşke biraz daha da az kaşınsan
Keşke baktığın kadınlar senden kaçmasa
Keşke yüzün bu kadar asık olmasa
O zaman daha tatlı olursun Kübüş
Dikkat et seni yemesinler Kübüş.
BİZİM ORALARIN HAVALARI
Hangi havaları severim bilirmisin.
Tabi ki bizim oraların havalarını.
Ağlarsın ya bazen
Gözyaşların sel olur akar,
Hıçkırsın gök gürültüsü gibi,
Sonra göz pınarlarından fışkıran sicim gibi göz yaşı taneleri
Sağnak yağış olur.
Sel olur.
Açılırsın
Pürü pak olursun
Rahatlarsın hafiflersin ya
Durulursun engin deniz gibi.
Çarşaf gibi olursun ya o zaman
Yani yağmurdan sonra
Bizim oraların havaları da öyle olur.
Yağmurdan sonra
Gök gürültüsünden sonra
Her yan tertemiz olur.
Açılır gökyüzü
Güneş bir başka gülümser, bir başka parıldar.
Ufuk bir başka görünür.
Temiz ve uzak
Kalbim gibi,kalbin gibi olur her yan
Temiz sadece ve sadece temiz olur.
**
BİLDİM
Dolu bildim boş çıktı
Kuru bildim yaş çıktı
Kötü bildim hoş çıktı
Hoş bildim nahoş çıktı
Gece bildim loş çıktı
Narin bildim taş çıktı
Ayık bildim sarhoş çıktı
Tatlı bildim yıloş çıktı
Adam bildim bomboş çıktı
***
ÜŞÜYOR
Hava soğuk gün üşüyor
Yüreğim bu gün üşüyor
Sevginle ısıtmadın
Yüreğim her gün üşüyor
Hava soğuk çiğ düşüyor
Gönlüne gül düşüyor
Gülümü koklamadın
Kalbim senden küsüyor
***
GÖRDÜM
Gözlerinde zehir gördüm
Sözlerinde sihir gördüm
Çok uzak değilsin ki
Seni bende esir gördüm
***
YAŞANMAZ
Ne sensiz yaşanır
Ne de sevgisiz yaşanır.
Seni sevmek bir bela,
Seni sevmek binbir bela
Ne seviliyorsun
Ne vazgeçiliyorsun
Uzun gecelerde varsın
Rüyada varsın hayalde varsın
Ama bir türlü bulamıyorum seni
Her yerde varsın da bende niye yoksun
Biliyormusun sevgine değil senin
Sevdana talibim
Sevgin zaten var
Bolca
Yeterince
Sevdan lazım bana
Çünkü o çok özel
O bambaşka
Kutsal ve erişilmez
SEVGİMİ SERDİM
Yorgan yaptım sevgimi
Örtmen için üstüne
Yorgan yaptım gönlümü
Isıtsın diye seni
Yorgan yaptım yüreğimi
Sıcaklığını duyasın diye
Kitap yaptım kalbimi
Okuyup bilesin diye
Defter yaptım
Kalem yaptım sevgimi
Yazasın sevgimi diye
Anlayasın diye
Anlayabilirsen
BANA KALMAMIŞ
Ellere dağıtmaktan
Kendime almayı unutmuşum
Mutluluk denilen şeyden
Bana kalmamış
Sevgi nedir ki
Var mı bilen,
Veya gören
Ben gördüm
Alacaktım
Baktım ki yalnız bana kalmamış
Ya sevda
O yüce şey
Ulaşılamaz
Erişilmez olan
Gönüllerde gizlenen
Yüreklerde saklanan sevda
Ne yazık ki
Ondan da kalmamış
Bana bitmiş, ben gelmeden bitmiş
Bana kalmamış
MUSTAFA ÜRKMEZ
ADATEPE
Adatepe sende bahar gelince
Lale çiğdem birbirine karışır
Karın kalkar güneş sana gülünce.
Sümbüllerin navruzunla yarışır
Kar suların şırıl şırıl akarken
Şakşak dağı sana mağrur bakarken
Yağmur yağar sende şimşek çakarken
Kurdun ,kuşun çığlık atar bağrışır
Kavağında çiçeklerin bitende
Sarp kayanda şahın,doğan ötende
Son zirvende dumanların tütende
Toprağında börtü böcek çağrışır.
Bu can doruğuna çıkmak istiyor
Yücelerden sana bakmak istiyor
Gönül ateşini yakmak istiyor
Mustafa der;gözüm sana ağrışır.
Mustafa ÜRKMEZ
NE DERLER BİZDE
Evin saçağına diyorlar süyük
Çok küçüğe minik ,iriye büyük
Serçe kuşu cücük,üveyiğe höyük
Yabani hayvana tor derler bizde
Harman dövenine deriz ki gem
Yaraya bere ,ilaca em
Hayvan yiyeceği otuna yem
Dumansız ateşe kor derler bizde
Ekmek pişen taşın adı süvedir
İki yaşlı inek ismi düvedir
Yün düşmanı böcek adı güvedir
Bazende uçmaya çur derler bizde
Kanala hendek ,arkına harık
Toprakta açılmış çatlağa yarık
Su ile yapılan çamura mırık
Betonlu duvara sur derler bizde
Emineye emik,fatmaya fatik
Çocuk ayakkabısı oluyor patik
Süt yüzüne kaymak,ayrana katık
Bir çeşit peynire lor derler bizde
Yetişmiş bir mala denilir eke
Keçi erkeğine söylenir teke
Besili tosuna diyoruz böke
Siyah koyunlara mor derler bizde
Yastık yatak örtü,sedire makat
Güç kuvvete mecal,bazen de takat
El ile vurulan şamara tokat
Birşeyi bükmeye bur derler bizde
Anahtara kilit ,bazı da köçek
Yeni bitmiş buğday tarlada göcek
Üvendire meses,demiri mecek
Sürülmemiş yere bor derler bizde
Yıkanmaya çimmek,hamama yunnuk
Giyime kuşama deriz ki donnuk
Un için ayrılan buğdaya unnuk
Namusa şerefe ar derler bizde
Fistana zıbın,düğmeye kebe
Biz amcaya emmi,nineye ebe
Genç yiğide efe,çocuğa bebe
Sevgiliye dosta yar derler bizde
İnsanın yüzüne sima ve sıfat
Yaramaz çocuğa haşarı afat
Bir şey küçültmeye deriz ki ufalt
İmkansız çetine zor derler bizde
Buraya gel dersek diyoruz çağır
Birin sesleniyorsak ünne ve bağır
Ismarlama söze git söyle çığır
Konuşmada söze cor derler bizde
İki evlenirsen gelene guma
El yüzü yıkama temizlik yuma
Bir şey arzulama isteğe uma
Bilgi öğrenmeye sor derler bizde
Burçağa küşne,mısıra darı
Kadına arvat, bazen de karı
Yakışıklı goska,temize arı
Hafife yeğli,hor derler bizde
Merdivene denir sümbül
Başörtüsü yazma,bazı da dolak
Yırtığa dikilen yamaya ulak
Yamaya dikmeye vur derler bizde
Daha da zengindir bizim lehçemiz
Herkese açıktır fikir bahçemiz
Kıymeti ölçülmez dilde akçemiz
Yeter ki zekanı yor derler bizde
Mustafa ÜRKMEZ’im yazdım şiirim
İlçemi sorarsan doğanşehirim
Ben bir öğretmenim ozan,şairim
İlime aşığa nur derler bizde
Mustafa ÜRKMEZ
DOĞANŞEHİR
Doğanşehir malatyanın ilçesi
Kardeşim ilçemi görmeden gitme
Hertarafı kaysı elma bahçesi
İnsanına selam vermeden
Sürgünün takazı her şeye değer
Barajı hayattır görenler över
Polat’a bir yolun uğrarsa eğer
Çavuşlu ,fındığa girmeden gitme
Yolkor’da Çangazının deresi
Beypınarı bir mesire yöresi
Düğünü sünneti konuk töresi
Gönlünü kalbini sermeden gitme
Günedoğru ,Söğüt, Elmalı
Kapıdere ,Kadılıyı bulmalı
Bu köylerin misafiri olmalı
İnsanlık tadına ermeden gitme
Çömlekoba,çığlık şirin köylerin
Çalışkan insanı,hürmet eylerim
Kelhalil,suçatı selam söylerim
Dedeyazı köyün görmeden gitme
Eskiköyün meşhur peyniri balı
Yuvalıda kaysı süslemiş dalı
Polatdere köyü sekili yalı
Tereyağını bala sürmeden gitme
Hudut köyü Altıntop’u görmeli
Topraktepe nakış nakış örmeli
Reşadiye sulu gözlü sürmeli
Peynir sıkmasını sürmeden gitme
Eenek otobüs taşıt durağı
Sakaltutan yolcuların uğrağı
İç suyunu buz tutmadan bardağı
Pirzolayı ateşe germeden gitme
Pancar ,fasulyesi söylenir dilde
Ağaçlar içinde çiçeği gülde
Tütünü meşhurdur bükülür elde
Buyur bir sigara sarmadan gitme
Gördünse ilçemi gitme kaygılı
İnsanları birbirine saygılı
Gönüller gönüle temiz duygulu
Sevginin tadına varmadan gitme
Şiirle türkü yaz söyle şarkını
Gez çarşıyı pasajını parkını
İmar olmuş yollarını arkını
Reis başkanı sormadan gitme
Ben bir öğretmenim ilime aşığım
İlçeme şiirim mısra koşuğum
Mustafa ÜRKMEZ’im sana aşığım
Kalbden kalbe köprü kurmadan gitme
Mustafa ÜRKMEZ
POLAT
Adatepe eteğine serilmiş
Demirci çok Polat ismi verilmiş
Senin gibi belde nerde görülmüş.
Her halinle çokta hoşsun Polat’ım.
Adın duyan sana koşsun Polat’ım.
Homanızda pancarları sökülür
Fasulyesi ambarlara dökülür
Tütünü var fitik fitik bükülür.
Ben adına türkü yaktım Polat’ım.
Mısra mısra sana aktım Polat’ım.
Adatepe şakşak dağı karşısı
Parkı ile iç içedir çarşısı
Meşhur olur reçeli turşusu.
İçli köften oyulur mu Polat’ım.
Yemesine doyulur mu Polat’ım.
Polat halkı düğün dernek kurunca
Geyik Ali davuluna vurunca
Halay başı mendilini sarınca.
Üç Ayağın hoş oluyor Polat’ım..
Yahni pilav aş oluyor Polat’ım.
Kozluk,Alaçayır,Devrent deresi
Gükgük ,çavşaklının hoştur yöresi
Düğünün, nişanın ,sünnet töresi.
İnsanların mutlu olsun Polat’ım.
Tüm günlerin kutlu olsun Polat’ım.
Depecikle baypınarı arası
Galamıdır ,sorgunmudur burası
Çok meşhurdur sarhoşuyun narası.
Unutulmaz sen dildesin Polat’ım.
Tatlı şirin bir beldesin Polat’ım.
Karahocalının kara taşları
Garal tepesine konar kuşları
Cinoğlu yolunun sarp yokuşları.
İner iner senin yolun Polat’ım.
Tüm güzelliklerle dolun Polat’ım.
Yolkoru köyümdür elim sorarsan
Mustafa ÜRKMEZ’im beni ararsan
Ben bir öğretmenim gönül yorarsan.
Adını düşürmem sözden Polat’ım.
Seni seviyorum özden, Polat’ım.
Mustafa ÜRKMEZ
BENİM GÜZEL KÖYÜM
Yolkorudur benim köyüm güzeldir
Havasına ekmeğine doymadım
Dersinin tepesinin adını
Şiir yazıp mısra mısra saymadım
Kanlıkolda buğdayını biçtiğim
Akpınarda soğuk suyun içtiğim
Yaz gelince Çangayaza göçtüğüm
Çatdamında darısını soymadım
Annacında türküsünü söyledim
Hamurkesenine hayran eyledim
Keşenine davarımı heyledim
Çiçeğine ağacına kıymadım
Kepirinde oğlağımı güttüğüm
Toprağını çamurunu dittiğim
Gezmek için pınargöze gittiğim
Kütüklüde öküzümü yaymadım
Dere tarla söğüt kavak dikili
Çangazası bölük bölük sekili
Kilisesi pancar buğday ekili
Su sesini şırıl şırıl duymadım
Taşoluğun suyu akar durulur
Kızılokta harmanları durulur
Kış gelince davul zurna vurulur
Düğününe derneğine doymadım
Soğuk pınar testilerle dolunca
Küpelekte mercimeğin yolunca
Bahar günü güz ayları gelince
Sevgin bende ben sevginden caymadım
Çatalözde tahannebi has bağın
İlkbaharda çiçek açar has yaprağın
Kış gelince kar örtülü toprağın
Üzerine kızağını kaymadım
Karabacaklının özün överim
Mercimek özünü çokta severim
Değirmene gider bulgur döverim
Seni sevdim sevmeyene uymadım
Alayılan yeri koru meşedir
Büyük çayır çimen çimen meşedir
Bu bendeki sana özlem neşedir
Ben gönlüme başka sevgi koymadım
Hasretinle sana varmak isterim
Şiirimde gönül yormak isterim
Mustafa der ;seni sarmak isterim
Taş toprağın insanına doymadım
Mustafa ÜRKMEZ
DOĞANŞEHİR-2
Doğanşehir Malatya’nın ilçesi
Her tarafı kaysı elma bahçesi
Bak kardeşim sözlerimin türkçesi
İlçem için şiir yazdım özümden
Ben ilçemi sakınırım gözümden
Güz gelince pancarı sökülür
Fasulyesi ambarlara dökülür
Tütünü var fitik fitik bükülür
Doyamazsın havasına suyuna
Gönlünü ver insanının huyuna
Kerpiçtendir evlerinin yapısı
Nakış nakış süslenmiştir hepsi
Yeşil bahçe içindedir kapısı
Sular akar şırıl şırıl seslenir
Balkonları çiçeklerle süslenir
Gar yanında güzel şirin parkı var
İki keklik öte öte şarkın var
Her bahçede evin köşkün barkın var
İçli köften oyulur mu ellerde
Yemesine doyulur mu dillerde
Türlü türlü meyve dalda eğilir
Kayısısı var tüm dünya da sevilir
Armudu var nerde olsa övülür
Söğüt kavak birbirine bitişir
Dallarında türlü kuşlar ötüşür
Sessiz akar sürgü suyu deresi
Yeşil cennet sanki kıyı yöresi
Bir kültürdür düğün dernek töresi
Üç ayağın halay olur oynaşır
İnsanları sevgi ile kaynaşır
Kış gelince kar üstünde yürünür
Bahar gelir yeşilliğe bürünür
Takazı,barajı başka görünür
Her köşesi bin kültüre karışır
Gençliği var okumakta yarışır
Belediye binasını gezmeli
Yapılacak hizmetleri sezmeli
Çay içmeli demliklerden süzmeli
İnsanın hürmetine erelim
Gönül alıp gönüllere girelim
Hükümetin önü parka girince
Oturup da tatlı sohbet edince
Hürmet ile sevgi saygı görünce
Doğanşehir ilçelerin gencisin
Gönüllerde saklanacak incisin
Yolkoru köyümdür selamım olsun
Mustafa ÜRKMEZ’im kelamım olsun
Ben bir öğretmenim kelamım olsun
Seni yazdım mısralara satırda
Unutmam ben yaşıyorsun hatırda
Mustafa ÜRKMEZ
O BOŞ DÖNMEZ
Aşık Hanifi ÜNVER
Ecel gelirse eğer,
O boş dönmez ,o boş dönmez
Gelmeye görsün bir meğer,
O boş dönmez ,o boş dönmez.
Onun bir adı da ölüm,
Ne mazlum kor,ne de zalim,
Ne derviş kor,ne de alim,
Alır gider o boş dönmez.
O haktan emir alınca,
Ne deve kor ,nede karınca,
Bir gün kapını çalınca,
O boş dönmez ,o boş dönmez
O her zaman,hazır nazır,
Sen ona her an hazır ol,
Ne sultan kor,ne de vezir,
Alır gider o boş dönmez.
Pek yakındır sana ırak,
Kabristandır en son durak,
Ne usta kor,ne de çırak,
Alır gider,o boş dönmez.
Gönül boşa kırma hülya
Ölecektir bir gün dünya,
Demez enbiya,evliya
Alır gide o boş dönmez.
Ol Resulün huzuruna,
Adap ile gelmedi mi?
Onu dahi almadı mı?
O boş dönmez ,o boş dönmez
Alırdık ondan feyizi,
Gitti,yetim koydu bizi,
Hani mürşidin niyazi,
Aldı,gitti o boş dönmez.
O ecel ki ,acısını,
Ta iliğinde duyulur,
Ruhunu bedenden ayırır
Alır gider,o boş dönmez.
O şerbet gayet çok acı,
Bir gün sende içeceksin,
Şu dünyadan göçeceksin,
O boş dönmez ,o boş dönmez.
Şöyle bir çevrene bakın,
Sana senden daha yakın,
Gafil olma bir an sakın,
O boş dönmez ,o boş dönmez.
Sor gidenin birine,
Der giden kendi yerine,
Ümidin var mı yarına,
O boş dönmez ,o boş dönmez.
Nerde olduğu görünmez,
Olduğu yerde gülünmez,
Ne zaman gelir bilinmez,
O boş dönmez ,o boş dönmez.
Kimin ham,kimin yetirir,
Elli,yüz demez bitirir,
Gelirse,alır götürür,
O boş dönmez ,o boş dönmez.
Be gafil! Sanma sende güç,
O gücün bir gün olur hiç,
Kimin er alır ,kimin geç,
O boş dönmez ,o boş dönmez.
Belki bir hekim olursun,
Çok derde derman bulursun,
Sanma ondan kurtulursun,
O boş dönmez ,o boş dönmez.
Dervişler safına karış,
Zikre,tevhide alış,
Fırsat elde iken çalış,
Alır ,gider,o boş dönmez.
Demez bu genç ,bu ihtiyar,
Alır,gider diyar ,diyar,
İmanı olan bahtiyar,
O boş dönmez ,o boş dönmez.
Kat kat yaparsın yapını,
Sanma ki aldın tapunu,
Çalarsa bir gün kapını,
O boş dönmez ,o boş dönmez.
Gel güvenme ,ak akçene,
Bakmaz bağına,bahçene,
Ne doldurdun sen bohçana,
O boş dönmez ,o boş dönmez.
O her sermayeden ettin kar,
Ömründen ettiğin zarar,
Bir top bezden başka nen var,
O boş dönmez ,o boş dönmez.
O ecelin tuzağına,
Bir gün sende tutulursun,
Varsa iman kurtulursun,
O boş dönmez ,o boş dönmez.
Yüce hakkın huzuruna,
Bu yüzle mi gideceksin,
Hanifi sen ne edeceksin,
O boş dönmez ,o boş dönmez
Aşık Hanifi ÜNVER
SÜRÜNSÜN
Bana iftira atıpta
Dostu var diyen sürünsün.
Çalıp saza bakıpta
İçip, yer diyen sürünsün
Yaradan almış gözümü
Hakka bağladım özümü
Kader güldürmez yüzümü
Bu deli deyen sürünsün
Der hanifi nasıl edem
Başımı alıp nerelere gidem
Kendimi intihar edem
Canıma kıyan sürünsün
Aşık Hanifi ÜNVER
İdris ÇATI
1972 yılında Erkenek/Doğanşehirde doğdu.İlk,Orta ve Lise tahsilini Erkenek’te tamamladı.Halen Eskişehir Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Halkla İlişkiler bölümünde öğrenimini sürdürmektedir.Doğanşehir Lisesinde 5 yıl Çalıştıktan sonra Erkenek Mustafa Kemal İlköğretim Okulunda Memurluk görevini sürdürmektedir.Serbest tarzda şiiri tercih eden ÇATI’nın, “2004 Doğanşehir 1.Elma Şenliği Şiir Yarımasında 1. liği” yanında, MEB’ ın çıkardığı Eğitim dergisinde şiirleri yayınlanmaktadır.
İdris Çatı ,evli ve 2 çocuk babasıdır.
DOĞUYA DOĞAN,ŞEHRİM
Bir şehir ,sevdasına yanan ateşler;
Kavrulman evvelki ateşlerin korluğundan
Mahsunluğun ,Yıkımlardan....
Ağlayışım kavuşmakla bulduğumuz aşklardan
Şimdi sende bütün sırlar
Nelere şahit ,seni çevreleyen surlar
Uğruna verilen savaşlar , mücadeleler...
Sana baktığımda bulurum kendimi
Lisanımı hoş gör heyecanımdan olsa gerek
Ben bugün sevmedim ki, evvelden sevdalıydım sana
Miladında gizli ,bütün sırlarlar kabulüm , Zipetra!
Kokuna ekilen umutlar, umudum Gül Şehir
Kokun aynı koku , yüreğin biraz buruk , Subadra !
Viranelerde bülbül olmak yakışmazdı sana
Sen tarihi işledin nakış nakış gelinlik bir kız edası ile
Gözlerin hala gizemli ,bakışların hüzünlü
Doğumunda çekilen sancılar ,benliğine yansımış
Yeni umutlarda ,gecenin şafağında Doğan,şehir
Gizemli Geçmişinde ,zamanın özünde bulmak seni
Sende yaşamak ,sende teneffüs etmek hayatı
Yeşilinde bulmak yaşamı
Pancarından almak tadı...
Kaysın ,elman ,tahılın bütünler tabiatını.
Yollarına sevgi motiflerini işleyerek
Her mozaiği umut umut ektin caddelerine
Beldelerinin hoşluğu damlamış içine.
Motifleri işlenmiş gözyaşlarıyla asırların mendiline
Mayasını tarihten alan ,gönüllerde tutan şehrim.
Doğuya Doğan , şehrim...
AYRILIK
Zaman sevgidir sende denizler leyladır.
Kulak ver tükenmeyen feryadıma
Ey dikenli yollarımı kendine bağlayan güzel
Hayalimin çevresindeki dilber
Gülümseyince kalbimde gül büyüten mehtap
Sen ki güzel yüzlerin belki en güzelisin
Güneş gibi ufkuma doğupta yanan gözlerin
Islaklığını içip de kandığım gözlerin
Bu çırpınışın neye geceye mi,gurbete mi,hasrete mi
Bilirsin sanadır susuzluğum sönmeyen hararetim
Tam ortasında kalmışım saçlarının darmadağınık
Hayatın sonbaharına bürünmeden rengim
Yitirmeden billur ve yemyeşil enginliğimi
Dizginlemeden yüreğimdeki özlem ırmağını
Beni kollarına al uyut sonsuzluğa değin
Yüzüm de dalgalansın mavi örtün
Göreyim elmas gibi parlayan bakışlarını
Göreyim gönlüme çiçek çiçek ektiğin gülüşlerini
Hayat rüzgarı ayrı ayrı yerlere savurdu bizi sevgilim
Ama menzilim sensin
İşledim kendime nakış nakış her halini
Üzülmemek içten mi ayrılığı düşündüğüm her an
Göğsümden bir parçayı söküp götürüyor
Ve matem,hicran sis misali her yanımı sarıyor
Artık kaküllerin yıldızlar gibi mehtabımı süsler
Kalbimde yeşeren güllerini koklar dururum
Islak sinesine çekilirim iki çift gözün
Tükenir biterim sevda şarkılarıyla
Ellerim duaya kalkar başım sabıra kapanır
Gözlerim yüzüne mapus olur
Her yanım hüzün kuyularında asılı kalır
Toparlayamam şehrin sokaklarına dökülen anılarımı
Kala kalır her şey ümitlerimde ümitsizliklerimde
Zaman zamansız sararır burada her vakit
Ah ayrılık yokmusun sen
BİRAZ UMUT OL
Umudu geceye verme !
Karanlığı bir çıngıyla aydınlatırsın sen
Gücünü yalnızlıktan alma
Acizleri beğenmezdin hani
Yinemi bırakacaksın kendini
Kaybedilmişliğin koynuna
Yine başkamı bakacaksın hayat
Yine solgun bir gül mü olmak istiyorsun
Ayazda don vurmuş
Sen hak etmediğin bir düş mü kurmak istiyorsun
Yorgun biçare bir bitkini mi oynamak istiyorsun
Yaşam tiyatrosunun son perdesi mi olmaya çalışıyorsun
Sen her günün umudu
Kendini böyle bırakırsan
Kim umudu çiçeklere nakşeder
Kim rüyaları hayra yorabilir
Kim hayali güzel kurabilir ki
Nasıl güzel görebilir yaşamın manzaralı kesitlerini
Neden hayat yaşananlara değer neden güzel diyebilir ki
Kalk göster yine kızgınlığın
Hırçın dolu bakışlarla
O meşhur nükteli sözünü söyle
Ve gülümse gözlerinin içinden
Güzel şarkıların yaşam sevincini simgeleyen
Nakaratlarını tekrarla haykırarak
Ne olur yıkık durma
Gücünü güçsüzlerden de alma
Yine kendin yine umut ol
Yine sorun ol insanlara
Yine virgül koy hayata
Hep sevil yüreğinden
Gülümse gözlerinin içinden
ÖKSÜZ BIRAKTIN BENİ
Bugün öksüz yakaladın beni
İçimdeki yetim daha büyümedi
Susuyor bak yüreğim
Bugün sağır kulaklarım,görmüyor gözlerim
Bugün dudaklarım kenetli
Bugün beni boğar yalnızlık
Kalemler yazmaz oldu umut bakışlım
Çizemez oldum cennetin resmini tabloma
Bugün bildiğim bütün dualarla
Yüreğimdeki gariplik sana
Mağrur gözlerimdeki yaşlar
Dudaklarımda biriken çaresiz kelimeler
Sanadır umut bakışlım
Bugün ajandama senin adına not düşülen sayfa
Çelimsiz bedenimdeki yorgun uyku sersemliği
Fırtınalı gecenin ortasında kalan sevgim
Gecenin bölünmüşlüğündeki gizemli düşlerim
Sanadır umut bakışlım
Bu gün bir iyilik yap bana
Duanın yüreği ile
Güneş gibi doğarak gel bir sabah ansızın
Yüreğimdeki karanlıkları aydınlat
Bir gece ansızın karanlıkları parçalayarak
Yıldız yağmuruna tut inadına gökyüzünü
Aydınlat aka çalan saçlarımı
Aydınlat ki sevgi sözcükleri dökülsün
Titrek tonlarda dudaklarımdan
Bir umut ,bir sevgi kıvılcımı ile gel ansızın
Yaşadığımı bileyim ,yarını seveyim
Hayat öykülü ezgilerle gel
Gül yüzünle,gül kokunla gel ansızın
Gülümsemeyle gel ,ben kahrımı çekebileyim
Bir muştu ile gel umut bakışlım
Göz yaşlarım kurumadan gel ansızın
Geldiğinde sevinçle coşku ile ağlayabileyim
Bir dua ile sevginin yüreğinden gel
Coşku ile Tebessümle gel ansızın
Ben umut gülüşlerinden gülümsemeyi öğreneyim...
GELDİĞİN GÜNDÜ
Ben kirli sakalıyla içinde bir şeyler ölen bir adam
Yaşamın kanattığı kan kaybıydım
Yüreğini don vurmuş
Sıcak bir düşe ,sıcak bakışlara hasret...
Yalnızların hikayesini yazan ıssız umutta
bulurdum kendimi
Karlı günde içimdeki boşluğa aldırmadan
Dimdik durmaya çalışıyordum.
Bana geldiğin,
Gözlerinde aşkın çehresi belirdiği gündü
Yüreğimdeki titrekliği anlatamam hala...
Sende de vardı bir şeyler sanki
Yüreğinde solmaya yüz tutmuş bir gül
Bir kaçış vardı bir şeylerden
Ama prensipliydi adımlarından belliydi
Gözlerinde yaşanırdı kadersizliğin resmi
Mevsim kış olsa da ,tanıdık bir mevsimin ilkbaharıydı
Benliğin gölgesinde,mantığın ötesinde bir sevgiydi
Biraz kırılgandık ,salının sendromunda
Çarşamba başkaldırırdı duygular
Sevinci başkaydı,coşkuları farklıydı
Benim şiir denemelerim senin
Senin güzel gözlerin vardı
Yeşili çok sevsem de maviyi de özlerdim
Mavi çok yakışırdı sana saçlarını saklasa da
Akşamları neleri aşar gelirdim
Ten kokulu odana konuk olurdum
Bildik şarkıları söyler kekeme sözcükler kurardık
Cuma günleri sancıları başlardı perşembeden
Beyaz bir minibüs vardı
Sensiz gitmemeye yeminliydi
Saat bilmem kaçı kaç geçe
Ne tuhaf değil mi sana olan sevgim
Beyaz bir minibüs ,uzak bir kent kurbanı oldu
Şimdi düşünüyorum da seninle yaşadığımız aşk
Uçurtmaların özgürlüğü kadarmış ama ben kabullenemedim...
KARDAN ADAM
Adamın hası gerek diyordum
Dizlerimin üstüne oturmuş dua ediyordum.
Güzel görenin değil alanın diyordum
Bir dua sonrasıydı avuçlarım açıktı
Tabiat bembeyazdı ama kardan adam yoktu
Yüzünü sevinçli turnalar getirdi
Kanatlarında usulca bıraktılar göksu’nun kenarına
Kokun yayıldı bahar gibi kırlara
Üşürmüydü saçlarım sıcak ellerinle dokunsaydın
Uzun sürdü bu yakarış ,
Sığmadı meleklerin kanatlarına dualarım
Arta kalanını avuçlarında taşıdılar Allah’a
Anamdan duymuştum
Adamın hası nimeti ikiye bölüp çoğunu sana verendir derdi
Daha otuz yaşımın akşamıydı
Yeni yolcu etmiştim yağmur sularını yarin gözlerine
Geriye kalandı toprak kokusu ,Senin yokluğun
Çocukluğumun uykusu ve dualarım
Büyüttüklerime tutundum,yüreğimin yeminli her köşesinde
Herkes duydu bir sen sustun
Çünkü yoktun hem de habersizdin
Her yanım sana tutuşurken
Umudu da umutsuzluğu da sana yazdığımı...
SEN AKLIMA GELİRSİN
Ne zaman Seni düşünsem içim ürperir
Geldiğin ilk gün gelir aklıma,
Yıpranmış sesinle ifadesiz kalan
Seninle geçen her saat,her gün gelir
Sen gelirsin, güzel gözlerin gelir
Yeni bir hayat doğar,Umut olur yalnızlığıma
Kalbimde gül büyüten
Gülümsemen gelir aklıma
Beni mutluluk ninnisi ile avutan
Zamanı delip geçen sesin gelir
Beni özgürlüğe uçuran...
O iki beyaz güvercin ellerin gelir
Prensibli adımların gelir ,
Yürüdüğünde yüreğini titreten yolların
Dolaştığımız patika yollar,dağlar gelir,
Özgürlük ezgilerini söylediğimiz...
Heyecanla adımızı yazdığın o taş gelir
O güzel kardeşler var ya onlar gelir aklıma
Gözlerindeki sevgi ifadeleri ile beni sarar
Konuştuğumuz o nükteli kelimeler gelir
O beyaz minibüs gelir aklıma...
Bir cumartesi sabah saat bilmem kaçı kaç geçe
Kırık bir vazo solgun , bir gül gibi gidişin gelir
Ne yapsam unutamam yaşadıklarımızı...
Sevgindi sevgilerin en yalansızı...
Şimdi ne zaman beyaz bir gül görsem
Beni uzun uzun süzdüğün gelir aklıma
Ne zaman beyaz bir minibüs görsem
Sensizliğin hüznü dolar yüreğime
Güzel yeşil gözlerin,ipek kokulu saçların gelir
O eşşiz hatıralar bütün gelir aklıma
Tutunduğum güzel kelimelerin
Seni seviyorum dediğin an gelir
Tertemiz kalbinde hala bana duyduğun sevgi gelir aklıma
Bana geldiğin ilk gün gelir
Unutmadığım O güzel günler bütün gelir aklıma...
SAATLERDEN BİR SAAT
Saatlerden bir saatti
Bir gülüşün yakardı beni
Bir de oyalardı duruşun
Yokluğuna bir yokluk eklenirdi
Farkında değildin
Saatlerden bir saatti...
Sigara yaktığım vakitlerde
Seni izlerdim
Öylece beklerdin Üzerinde gezindiğimi bilmeden
Bir sigara dumanı farkedilirdi, bir de güzel gözlerin
Damla damla akardın içime
Seninle çoğalırdım duymazdın
Saatlerden bir saatti
Seni Her görüşümde
Heyecanımı gizleyemezdim taşardı her yanıma
Ama senin telaşlı ve umursamaz tavırların vardı
Halimi sen hiç bilmezdin
Saatlerden bir saatti.
İsmin gelirdi aklıma
Dudaklarım kanardı tekrarlamaktan
Sözlerin gelirdi
Yorulurdum güzel kelimelerine tutunmaktan
Her halin başka yaşanırdı bende
Ama sen hiç görmezdin
Saatlerden bir saatti
Bakışlarındı çarparak bedenimi parçalayan
Bir deniz heybetindeydi gözlerin
Vurulmuşluğumu kurşun gibi delen
Yine de ulaşırım sana kan ter içinde
Gündüzüne gözlerine
Avuçlayacağın bir gül misali
Ama sen solduğumu bilmezdin
Saatlerden bir satti
Sohbetin gelirdi aklıma sevinirdim
Düğümlenirdi kelimeler sana söyleyemezdim
Sevgiye kucak açan varlığınla
Erirdi yüreğim ellerinde
Kalbime yazdığın
O çünkü adındı ,heyecanındı yazdığın
Ama sen hiç okumadın.
SENİ ANLATMAK
Zambağın ten kokusu
İlk defa açmış utangaç tavırlı gül
Duyguların en güzel hitap şekli
Umudun gün doğuşundaki sabah yıldızı
Güzel gözlerin tutsak hali
Yüreğin saflığındaki masum çocuk
Sevgi diyarının küçüğü
Bir şehrin ortasındaki saf yüreği
Karanlık loş sevgi tabelası
Senin utangaç tavırların umut gülüşlüm
Çekimser sevginin adres defteri
Bülbülün gül aşkı
Seni yazmak yürek ve cesaret ister
Kelimeler aciz kalır diye korkarak
Birazda utanarak...
Tarifin mümkün olsa kolayda
Şimdiki halim lisansız
Hangi dilde yazdığım belirsiz
Keşke farklı ortamın
Farklı yüreği olsan
Sen hep şefkatin yüreğindeki
Engin denizlerde yüz umut gülüşlüm
Sevgi dolu kelimelerle saklambaç oyna
Bir gün sevdanın büyüsünde
En güzel ezgilerini söyle
Sevinç kelimelerine ünlem ol
Yüreğini sıcak duygularla saran
En güzel kelimeler duy umut gülüşlüm
Umut ol gözyaşı sahillerinde
Kirpiklerini ıslatan insanlara
Seni yazmak seni sınırlamak olur
Seni anlatmak seni tarif etmek
Hem de bu lisan bu tarifle
İfadeler titrek tonlarda
Seni anlatmak çok zor umut gülüşlüm...
ADAM GİBİ BİR ADAMLA..
Ağır bir ceviz ağacıydı.
Gölgesinde Oturduğumuz.
Ağır bir adam ,Adam gibi adamla..
Sığmaz bir haldeydi, yüreğine aşkı,
Konumundan olsa gerek,
Taşsa da ,bend kurar, Gem vururdu.
Her halinden belliydi.
Kaleminde biriken güzel kelimeler,
Damlardı beyazlara,
Sevgi sözcükleri,saklambaç oynayarak,
Dökülürdü ,Dudaklarından...
Dere yatağında benliğini bulan,
Suyun çırpınışları arasinda
Kaybolmayan sesiyle,
Nükteli kelimelerle başlardı, sözcük sayımına
Kalbinde biriktirdiği sevgiyi,
Aka çalan saçları ele verirdi...
Hayatın kanattığı ,kan kaybına ektiği,
Umut çiçeklerinin kokusu kalmıştı,
Ellerinde tütem tütem...
Kuraklıklara adanmış yağmurlar gibiydi.
Yeşilde ,umutta bulurdu kendini.
Fikirleri rengini verirdi ,yeşerttiği güllere
Kırmızı ,sarı,beyaz,pembe...
En çok da sevdiği gelincik rengi al’ı....
Ağır taş batman döğer, derdi ninem
Ağır bir adamdı ,adam gibi adamdı.
Ufkuna göçerdi bütün kuşlar
Renkli şafakları sever
Demli söylerdi unutulmuş türküleri
Düşüncelerinin içinde barındırdığı
En değerlisi ,en büyüğü fikriydi
En güzel hediye olarak aldığım...
Düşüncesi, düşüncemdi,
O kadar büyük düşünemesem de....
Ender bir kalem,Adam gibi adamdı.
ŞİİRCE DOĞANŞEHİR
Milat’a dayanır tarihi,Romalılar ile güldü talihi.
Bizans verdi adını:Zipatra,daha sonra geçti İslama
Danişmend şehre Türk mührü vurdu,
Sonra Selçuklu ele geçirdi bu güzel yurdu.
Alaaddin Keykubat bu güzel beldede doğdu.
Şehzadeyken Hapsoldu ve burada sultan oldu.
Selçuklu sultanı hastalandığında hekim dedi şöyle:
Gülşehri al abad eyle.Orada istirahat eyle.
Bir belde-i tayibedir ki ol şehir,
İyileşmezsen ne istersen onu söyle.
Gülşehir oldu Osmanlının elinde
Güzelliği padişahların dillerinde
Viranşehir oldu, Timur şehre gelince.
Şehir canlandı,Subadra adıyla Besni’ye bağlandı.
1855-1929 yıllarında artık Sürgü’nün bağıydı.
Rus zulmünden kaçan Kars-Artvin halkı
120 hane ile gelip Viranşehir’de kaldı.
Akçadağ’a bağlıyken Viranşehir’e geldi İsmet Paşa,
Yakışmaz bu size diye attı ismini ataşe,
Dedi Doğanşehir adı buraya pek yakışa,
1946’da Malatya’ya ilçe oldu tek başına.
Esat Doğan ilk başkan,Osman Akçalı ilk Kaymakam,
Hanifi Bayram ve Avni Kula ile sürüyor bu makam.
Öbek öbek insan gelip yerleşti şehre,
Baraj suyu ile şehir döndü nehire,
Bet,bereket arttı,depolar doldu zahire,
Ünlendi elma,kaysı,pancar ve fasulye.
Muhaciri,Argalısı,Adıyamanlıs ıaşireti,
El ele verip Doğanşehir’i yüceltti.
Birlik ve kardeşlik yel olup her yana esti,
Şimdi daha çok çalışmak, gelişmek vakti.
Halk Aşıkları var,Hak için yazıp,söylerler
Kadınları güzel yemekleri ile yolu gözlerler
Gurbete gidenler buraları çok özlerler
Gezenler bu güzellikleri itina ile süzerler
Yaz olunca düğünlerle şenlenir,
Ölümlerde herkes acıya sahiplenir.
Böyle belde her yerde söylenir.
Gülşehir adı ile ünlenir.
Erkenek’in havası,suyu,bahçeleri boylu boyu
Polat’ın türküleri söylenir asırlar boyu
Sürgü,Takas’ı,Pınarbaşı’sı ile sanki su yolu,
Söğüt,Gövdeli,Kurucaova yeşillikle dopdolu.
Yeşillikler beldesidir Doğanşehir
Suları,kanalları sanki nehir
Güzellikleklerini gelip, edin seyir
İnsanları kültürlü,çoktur sanaatcı ve şair
Elma,Kayısı, Fasülye,Üzüm,Kiraz,Çilek…
Her şey yatişir, Doğanşehire ne ekersen ek.
Alabalığı,Balı, Mahmut Atabay’ıda ekleyerek
Tarihte;Zipetra ve Gülşehri adları var,daha ne deyek! “ E.S
Ender SÜMER
BEN BİR ÖĞRETMENİM
Ben bir öğretmenim ilk zamandan beri
Adem’dim insanlığa konuşmayı,ziraatı,ateşi öğreten.
Sonra İdris oldum insanlığa dikişi belleten.
Nuh idim ilk gemide tufanda yüzen.
Musa idim Tur dağında Mevla ile görüşen.
Süleyman idim kuşlarla,karıncalarla konuşan.
Ben bir öğretmenim.
Firavunlar,Nemrutlar diz çöktü önümde.
İbrahim’dim ateş gül oldu elimde.
Bazen İsa oldum görmeyen gözleri açıp,
Ölüleri dirilttim Rabbimin izniyle.
Ben bir öğretmenim,
Hızır oldum gezer dururum gönüllerde.
Hatem’ül enbiya idim saçtım rahmeti alemlere.
Şefaatçıyım kıyamettte mü’minlere
Ben bir öğretmenim,
Şems’iyim Mevlana’nın ,Taptuk’uyum Yunus’un
Hoca Ahmet Yesevi’siyim,Hacı Bektaş-ı Velisiyim
tüm Anadolunun.
Abdulkadir Ceylani’yim ,İmamı Rabbaniyim
Gönüllere aşkı nakış nakış işleyen.
Ben bir öğretmenim
Lokman hekim’im,İbni Sina’yım.
İnsanlığın şifa kaynağıyım.
Ben bir öğretmenim,
Akşemsettin’im,Molla Gürani’yim,Molla Hüsrev’im
Çağ açan fatihler yetiştiren.
Ben bir öğretmenim,
Said’im,Süleyman’ım,Mustafayım,Kemal’im,Akifim
Atıf’ım,Necip’im,Ayşe’yim,Rabia’yım
Benim eserimdir tüm güzellikler,
Bazen bir insanın gözünde bir ümit ışığı,
Bazen de bir yavrunun gönlünde bir damla sevgiyim.
Ben bir öğretmenim,
Aydınlatıp dünyayı mum gibi eriyen.
Tüm varlığını insanlığa adayan. ENDER SÜMER
ZULM İLE ABAD EDENİN,SONU BERBET OLUR!
Riyakarlık yapıp el,etek öperdin
Sonra da adamın arkasından söverdin
Tatla yediğinin,acıyla çıkmayacağını mı sandın?
Allah’ı unutup nasıl da şeytana kandın.
Müslümanlığı kimseye bırakmaz,takva geçinirdin,
Suyu üfleyerek içer,yiyeceği titizce seçerdin,
Kul hakkını kolayca yiyebileceğini mi sandın?
Ahireti unutup,dünyaya nasıl da kandın.
Size göre kul hakkı yense,ne olur!
Ev,araba ,çiflik,itibar bol olur.
Ağlayanın malının gülene hayr edeceğini mi sandın?
Kevser’i bırakıp Gayya deresine nasıl da daldın.
Hak yiyerek malını yaptın, deste deste
Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste
İslam maskesi ile insanları aldatacağını mı sandın?
Mahşeri unutup,nefsine nasıl da aldandın.
Size göre iman değil,para her şeymiş meğer
Halbuki bu, Allah katında en alçak değer
Kul hakkıyla,ibadetinin kabul edileceğini mi sandın?
Ebedi saadet dururken,dünya malına nasıl da kandın
Her an ah ederim,yüreğim yanık,
Tesellim var.Ahirette ben davacı,sizler sanık
Musalla taşında hakkımı helal edeceğimi mi sandın?
Üç kuruşa tamah edip, ateşe nasılda daldın.
Bu dünya imtihandır,gelir geçer.
Dinle, bu nasihatıma kulak ver,
Ata baba eder , evlat öder.Hep böyle olur,
Zulm ile abad edenin,sonu berbat olur.
Ender SÜMER
YAPRAK-TOPRAK
Yere düşmüş kuru bir yaprak
Kim bilir neleri gördü yaşayarak
Rüzgar karşısında nazlı nazlı salınarak
Hangi mis kokulu çiçeğe arkadaş oldu
Hangi leziz meyveye gölgelik oldu
Hangi böceğe yuva oldu
Hangi kuşlar kondu
Nice yağmurlarla yundu
Nice fırtınalara karşı koydu
Sonra sararıp soldu
Artık yükseklerdeki saltanatı sondu
Yücelerden düşüp
Ayaklar altına kondu
Ey bir avuç toprak
Sen nice bir candın
Aşıklareı ağlatan canandın
Damarlarda akan kandın
Hangi aşklarla yandın
Nice yalan sözlere kandın
Hiç ölmeyeceğini mi sandın
Susmayan dilin konuşmaz olmuş
Mah cemalin çürümüş turap olmuş
Ey kuru yaprak!
Ey bir avuç toprak!
Bir zamanlar sizlerde bizler gibi candınız,
Nice aşığı ağlatan canandınız.
Ender SÜMER
FOTOĞRAFLAR
Geçmişin derinliklerine daldım
Albümdeki resimlerime baktım
Yıllar öncesi hatıraları andım
Öylece durup bakıyor resimler
Şu çocukluğum,şu ise gençliğim
Ne çok değişmiş şimdiki çismim
Sanki O günleri yaşadım
Boşuna ah o günler,deyişim
Gözüme takıldı ölmüşler
Ölmüyecek gibi de gülmüşler
Kimi gelinlik,kimi damatlık giymişler
Acaba niye bu dünyaya gelmişler?
Sahiden yaşadım mı bu resimliği
Cocukluğu,gençliği,askerliği
Ne güzelmiş eşimin gelinliği
Resimlerde çok donuk geçmişin derinliği
Birileri bir gün resmimize bakacak
Onlarda bizi ahla,vahla anacak
Arayacak ama bulamayacak
Belki bizim gibi onlarda aldanacak
Ey fotoğraflar,ey hatıralar!
Artık canlanmasanız da olur
Anladın ki siz Hayat rüyasının belgelerisiniz
Biz gitsek bile siz kalanlara bir ibretsiniz.
Ender SÜMER
DOĞANŞEHİRİMİ GÖRESİN
Zipetra’dır hem Viranşehir eski adı,
Özal ile İnönü adını andı.
Hiçbir yerde yoktur havası,tadı
Gelesin de bu diyara gelesin
Gelip güzel Doğanşehrimi göresin.
Geçmiş için bakasın kaleye, sura,
Doğa güzelliğidir sulu mağara,
Şifa için maden suyuna uğra!
Gelesin de bu diyara gelesin,
Gelip güzel Doğanşehrimi göresin.
Mızgı,Fındık,Elmalı’yı gezesin,
Takas’a gelip alabalık yiyesin.
Erkenek’te soğuk sular içesin,
Gelesin de bu diyara gelesin.
Gelip güzel Doğanşehrimi göresin
Kayısı,elma,balı,pancarı var,
İçli köfte,helle boranısı var,
Saymakla bitmez daha neleri var,
Gelesin de bu diyara gelesin,
Gelip güzel Doğanşehrimi göresin.
Polat türkülerini ozanlar söyler,
Altı beldesi var,otuz da köyler,
ŞAKİR memleketini valla çok sever,
Gelesinde bu diyara gelesin,
Gelip güzel Doğanşehrimi göresin …
Şakir OLMUŞ
ŞEHİT ÖĞRETMENİME
Çiçek çiçek öğrencidir onun konusu
Hedefi yüceltmek bütün ulusu
Vatanını sevmekmidir tek suçu
Kurşun sıkan el kırılsın şehit öğretmenime
Görev verilirse her yere gider
Her gün her ay her yıl fidanlar diker
Yorulmaz bu yolda ömür de biter
Cennette yer olsun şehit öğretmenime.
Kurşun sıkılan yer Diyarbakır Beştepe
Mezarın üstüne yağar kar sere serpe
Arkanda bıraktın dul hanım körpe
Rahmetler dilerim şehit öğretmenime
Bıraktığın yerden devam ederiz
Gerekirse bu yolda bizde gideriz
Açtık elimizi dua ederiz
Bizden selam olsun şehit öğretmenime
Bir harf öğretene köle olunur
İnsan öğretmene düşman mı olur
Şakir derki sizden hesap sorulur
Ahirette hesap ver şehit öğretmenime.
Şakir OLMUŞ
ŞEHİT ÖĞRETMENİME
Çiçek çiçek öğrencidir onun konusu
Hedefi yüceltmek bütün ulusu
Vatanını sevmekmidir tek suçu
Kurşun sıkan el kırılsın şehit öğretmenime
Görev verilirse her yere gider
Her gün her ay her yıl fidanlar diker
Yorulmaz bu yolda ömür de biter
Cennette yer olsun şehit öğretmenime.
Kurşun sıkılan yer Diyarbakır Beştepe
Mezarın üstüne yağar kar sere serpe
Arkanda bıraktın dul hanım körpe
Rahmetler dilerim şehit öğretmenime
Bıraktığın yerden devam ederiz
Gerekirse bu yolda bizde gideriz
Açtık elimizi dua ederiz
Bizden selam olsun şehit öğretmenime
Bir harf öğretene köle olunur
İnsan öğretmene düşman mı olur
Şakir derki sizden hesap sorulur
Ahirette hesap ver şehit öğretmenime.
Şakir OLMUŞ
PEYGAMBER ÇİCEĞİ
Nasıl bakarım bu günahkar gözlerle
Nasıl bir daha el açıp senden sevda dilerim
Ama yine de sana geliyorum,
Bir sarhoşun cesareti bile yok üzerimde…
Elimde günah testim, Ağzına kadar dolu.
Yüreğim buruk,aklım buğulu.
Gözlerimde bitmeyen bir kışın,
bahara duyduğu bir iştiyak
Ayaklarım, çöllerinde gezinen
ayaklar kadar kuru.
Söyleyeceklerim var sana
Yüreğim yıllanmış,Sözlerle dolu…
Affet demeye dilim varmıyor ,nasıl deyebilirim
Nasıl bir daha göz yaşı dökerim,senin için geceleri
Bütün bunlardan ne çıkar?
Ne çıkar
bir günahkarın sebatsızca söylediklerinden
Dünya ateşe yansa ,
deniz mavisini kaybetse ne çıkar
Ben seni kaybettikten sonra…
İsmet ALAGÖZ
ÇUHA ÇİÇEĞİ
Sen benim dağlarımda yetişmeliydin
Seni ben sarmalıydım.Rüzgar değil
Seni ben korumalıydım yağmurdan yaştan
Güneş değil ben doğmalıydım üstüne
Adını kuşlar uçurmuş gök yüzüne
Ta masallarda duyurulmuş ismin
Kimse tanımaz oysa beni
Bir kenar mahalleliyim
Yeminler senin adına edilirmiş
Ben tövbelerime bile sadık kalamam oysa
Senin ismin çicek ismi
Benimki bir ölüye aitmiş
Türküler senin adına söylenir
Ilgıt ılgıt esen rüzgarda
Benim sıla özlemim dalgalanır dururda
Söyleyemem derdimi
Çünkü laldır dilim seni görünce
Kör duman çingene pembesi olur sen isteyince
Oysa ben,ismini söylemekten bile acizim…
Çuha çiceği
Gelecek senin hayallerinin eseridir
Yalnız sana kiralanmıştır hülyalar
Benim hayallerim bile riyakardır.
Ben hayallerim,başkaları yaşar onları..
Senin ismin cennetle müjdelenir.
Benim ellerim bile sarhoşunmuşcasına titrer
Geceler seni sayıklar.
Yıldızlar bütün gece yalnız sana ışık tutar
Dağ taş senin isminle yankılanır.
Oysa beni bir çiğ tanesi bile tanımaz.
İsmet ALAGÖZ
İHTİYARLADIM
Ellerim titriyor,gözlerim görmüyor.
Kollarım tutmuyor,gücüm yetmiyor
Gençliğimde gezdiğim sokakları
Gönlüm arzuluyor,gözüm kesmiyor.
Mihenktaşı gibi dizildi yıllar,
Ölümü bekleyen, gönlümde keder.
Kırlarda meleşen koyun kuzular
Bana hüzün verir ,kalbim sızılar.
Saçlarım ağarmış,dökülmüş artık,
Dik yürüyen belim,bükülmüş artık,
Şu yalan dünyayı Gezen gözlerim,
Kendi dünyasına çekilmiş artık.
Değerim kalmamış artık bu elde,
Sevenim yok ki seveyim bende
Kabüllendim artık ihtiyarlığı,
Gençliğe elveda dediğim günde.
Ölümle aramda bir an mesafe
Bir anda, şu canın elveda nerede?
Azrail tepemde döner pervane
Elveda sevgiye elveda feleğe
Sema KAMACI
SEN GÖRDÜN ,SEN İSTEDİN
Ağla ey gözlerim,gülme ne olur!
Güneşin doğmasın, hep gecen olsun
Sana acımak mı? ,yalan sözlerim
Gördüm diye sana buğzederim
Bakma ey gözlerim,çat kaşlarını
Sızma ey kalbim, taş kesil ne olur.
Uzanma ellerim,onun eline,
İlkbahar geldi derken,kış olur.
Titreme ey sesim, sert konuş ona,
Kanarsan ey kalbim, içime kana,
Ağlama gözlerim, dayan ne olur,
Elveda deyeyim de, sonra çağla.
Ağlama ey güzel gözler, dursun yaşların,
Gitti diye matemlere başlarım,
Sızlayan kalbimle arkadaşlarım,
Buruk kalbimle güne başlarım.
Çökme ey dizlerim,dik dur yerinde,
Dönme ey bedenim,dönme geriye,
Bakma ey gözlerim,O sevgiliye,
Sen sevmiştin önce, şimdi sen ağla.
Sema KAMACI
ANNECİĞİM
Sıcak kollarında,aciz bedenim.
Bağrına beni de sar, anneciğim.
Yaş görmek istemediğim gül yanağında
Güllerin rengini al, anneciğim.
Cılız bedenimi,titrek gönlümü
Koynuna al beni, sar anneciğim
İzinler yolunda savuran rüzgar,
Beni savurmasın,tut anneciğim.
Aksetmiş, zalimin buğzu gözünde
Kahretme, ağlama gül, annerciğim.
Fetheder beldeleri, senden doğanlar.
Kalbine su serpte gel anneciğim.
Deme ki yavrusun,küçüksün, cocuksun,
Bir çocuk, en büyük lider bilesin.
Fatihte küçüktü, çağlar açtı.
Beni de bir fatih kıl anneciğim
Sema KAMACI
ŞİMDİ
Geçmiş tarihinden şeref duyanlar,
Nefretle gözleri büründü şimdi.
Hayatı durduran Müslüman Türkler
Kendi sevdasına çekildi şimdi.
Şen gelen ramazan, güzel bayramlar
Noel ile yerini değişti şimdi.
Güzel vatanına gül diken ana,
Sokak çocukları doğurdu şimdi.
Cıhanı kafirden koruyan yiğit,
Kendi sevdasıyla yoruldu şimdi.
Fetih lezzetini tadan dudaklar,
Hürriyet derdi ile yarıldı şimdi.
Semaya el açıp af dileyenler,
Zalimlik yoluna dizildi şimdi.
Sonsuzluğa hükmeyleyen şehitler,
Bizim gibilere darıldı şimdi.
Dört mevsimin yaşandığı bu yurda,
Düşmanla her yanı sarıldı şimdi.
Sevginin sonucu acı ayrılık,
Kader defterine yazıldı şimdi.
Geleceği vadeyleyen umutlar,
Kendi öz davasını kaldırdı şimdi.
Tüm cihana şanın salan bayrağın,
Karanlık yönde savruldu şimdi
Sema KAMACI
SEN ÖĞRETMENİM
Şarkı söyleyemem,şiir yazamam
İş öğret,emek ver can öğretmenim
Elimde ekmek yok eve gidemem
Çocuğuma kalem ver öğretmenim.
Hakkım yokken vitrinlerden kapamam
Doğruluktan açsam bile sapamam
Arjantin’e falan asla bakamam
Kalemle bayrağı çiz öğretmenim.
Yurdumda yaşarken başım dik olsun
Vatanımın her yeri huzurla dolsun
Hakkı güçlü değil hak eden alsın
Adaletten şaşma sen öğretmenim.
Bana beni anlat kimim ve neyim
Mazimi sorana neler söyleyeyim
Söyle doğruları senden öğreneyim
Aslından utanma bil öğretmenim.
Yeniden tutalım mazlum elinden
Kimse incinmesin aman dilinden
Kurtar ezileni zalimin elinden
Berrak yağmur gibi yağ öğretmenim.
Zaman seni yazsın çağ seni yazsın
Aşığın sesinde inleyen sazsın
Ya genç delikanlı ya fidan kızsın
Ömrünü vatana ve öğretmenim.
Işık ol ufkuna yollar görünsün
Ardından bir değil binler yürüsün
Yeter artık zalim yeise bürünsün
Yaralara merhem sür öğretmenim.
Çocuk kimliğini senden öğrensin
Toplum benliğini senden öğrensin
Gençliğimiz terör nedir bilmesin
Krizi umutla çöz öğretmenim.
Parayı şöhreti çıkar gözünden
Makam, mevkiyi düşür özünden
Millet ilham alsın senin sözünden
Söz ile savaşı kes öğretmenim.
Sevgi bende domur domur gül olsun
Çiçek bende petek petek bal olsun
Yağmur bende damla damla göl olsun
Kalmasın içinde kin öğretmenim.
Dursun ERGEN
YAYLALAR
Al kınalı koyunları,koçları
Yaylalara doğru gider göçleri
Katar katar olmuş gelin başları
Fındık senin yaylamanın zamanı
Soğuk pınarın suları akıyor
Mor menekşe dize çıkmış kokuyor
Gelin kızlar halı dokuyor
Sürgü seni yaylamanın zamanı
Bahar gelince çayır olur çimenin
Yavaşca kalkar dağlarındaki dumanın
Ağustosta gelir yayla zamanın
Polat seni yaylamanın zamanı
Eser yellerde,dağların serin
Bölük bölük olmuş görünek kar ın
Çiçekler kök salmış,bu senin varın
Söğüt seni yaylamanın zamanı
Çıkaydım dağlarının üstüne
Kucak açam yaranıma dostuma
Aşiretler konar göcer üstüne
Boruk seni yaylamanın zamanı
Atmacayım birkaç dörtlük yazarım
Şu dağlardan ormanları süzerim
Keşke yaylalarda olsa mezarım
Akdağ seni yaylamanın zamanı
Hüseyin ATMACA
Yeşillikler beldesidir Doğanşehir
Suları,kanalları sanki nehir
Güzellikleklerini gelip, edin seyir
İnsanları kültürlü,çoktur sanaatcı ve şair
Elma,Kayısı, Fasülye,Üzüm,Kiraz,Çilek…
Her şey yatişir, Doğanşehire ne ekersen ek.
Alabalığı,Balı, Mahmut Atabay’ıda ekleyerek
Tarihte;Zipetra ve Gülşehri adları var,daha ne deyek! “ E.S